Перевод: с турецкого на все языки

со всех языков на турецкий

yere düşmek

  • 1 yere düşmek


    эфэхын

    Малый турецко-адыгский словарь > yere düşmek

  • 2 düşmek

    I vi
    1) fallen; ( yere) hinfallen, stürzen
    attan/merdivenden \düşmek vom Pferd/von der Leiter stürzen
    bir şeyin içine \düşmek in etw hineinfallen
    ayağı takılıp düştü er ist gestolpert und hingefallen
    el için çukur [o kuyu] kazan, kendisi içine düşer ( prov) wer andern eine Grube gräbt, fällt selbst hinein
    2) ( tansiyon); sinken; ( fam) absacken; ( basınç) abfallen
    bana ne kadar düşüyor? wie viel fällt für mich ab?
    3) ( yanılgıya) erliegen
    4) jur ( haklar) erlöschen
    5) ( acze) geraten (-e in); ( rast gelmek) geraten (-e an)
    esir \düşmek in Gefangenschaft geraten
    birinin pençesine \düşmek ( fam) in jds Fänge geraten
    tam adamına \düşmek bei jdm an den Falschen geraten
    6) verfallen (in)
    fakir \düşmek in Armut verfallen
    7) ling ausfallen, wegfallen
    8) zufallen
    bu görev/ödev bana düştü diese Pflicht/Aufgabe ist mir zugefallen
    9) ( uçak) abstürzen
    uçak denize düştü das Flugzeug stürzte ins Meer ab
    II vt ( vergiden) absetzen

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > düşmek

  • 3 düşmek

    (düşer)
    1) прям., перен. па́дать

    ağaçtan (yere) bir yaprak düştü — с де́рева упа́л лист

    2) выпада́ть, идти́ (об атмосферных осадках)

    buraya yağmur düşmedi — здесь дождя́ не́ было

    3) слабе́ть; теря́ть (напр. в весе)

    etten düşmek или vücuttan düşmek — похуде́ть

    4) Исх. теря́ть авторите́т (уваже́ние, былу́ю си́лу, мощь)

    gözden düşmek — потеря́ть расположе́ние (любо́вь, ми́лость)

    itibardan düşmek — лиши́ться дове́рия, утра́тить дове́рие; потеря́ть авторите́т (влия́ние, значе́ние)

    5) опусти́ться, пасть (морально)
    6) приходи́ть в упа́док, бедне́ть, разоря́ться

    düşmüş bir aile — разори́вшаяся (обедне́вшая) семья́

    7) па́дать, понижа́ться (о ценах)

    Büyük Türk-Rus Sözlük > düşmek

  • 4 yer

    местно́сть (ж) ме́сто (с)
    * * *
    1) врз. земля́

    yer atmosferi — земна́я атмосфе́ра

    Yerin dönmesiастр. враще́ние Земли́

    yere düşmek — упа́сть на зе́млю

    Yer ekseniастр. земна́я ось

    yere oturmayınız — не сади́тесь на зе́млю

    yerini sattı — он про́да́л свою́ зе́млю

    yerleri silmek — мыть полы́

    2) врз. ме́сто

    yer almak — заня́ть ме́сто в чём

    yerini almak — заня́ть чьё-л. ме́сто

    yerini değiştirmek — поменя́ть места́ми, переста́вить

    yerinden oynatmak — сдви́нуть с ме́ста

    yerinde söylemek — сказа́ть к ме́сту

    o bir yerde fazla durmaz — он на одно́м ме́сте до́лго не сиди́т

    arkadaşınızın yerini bilmiyorum — я не зна́ю, где [нахо́дится/живёт] ваш това́рищ

    doğum yeri — ме́сто рожде́ния

    kaza yeri — ме́сто ава́рии

    ön tarafta bir boş yer var — впереди́ есть одно́ свобо́дное ме́сто (в кино, театре)

    park yeri — стоя́нка (автомашин и т. п.)

    taksi durak yeri — стоя́нка такси́

    toplantı yeri ме́сто — проведе́ния собра́ния

    buna yer verilemez — э́тому не должно́ быть ме́ста

    yeriniz var mı? — у вас есть свобо́дный но́мер? ( в гостинице) / свобо́дное ме́сто? (в ресторане и т. п.)

    3) пункт, ме́сто

    atanma yeri — ме́сто/пункт назначе́ния

    düğüm yeri — узлово́й пункт

    gözletme yeri — наблюда́тельный пункт

    idare yeri — кома́ндный пункт, пункт управле́ния

    konuşma yeri — перегово́рный пункт

    4) в соч.

    bir yerdeа) с глаголом в полож. форме где́-то; б) с глаголом в отриц. форме нигде́

    bir yereа) с глаголом в полож. форме куда́-то; б) с глаголом в отриц. форме никуда́

    bir yerden — отку́да-то

    ••

    yere bakan yürek yakanпогов.... в ти́хом о́муте че́рти во́дятся

    - yere bakmak
    - yere baktırmak
    - yere batasıca!
    - yere batsın!
    - yere batmak
    - yerle bir etmek
    - yerini bulmak
    - yere çalmak
    - yerin dibine geçmek
    - yerin dibine batmak
    - yerin dibine girmek
    - yerini doldurmak
    - yere geçmek
    - yerini geçmek
    - yeri gelmedi
    - yeri gelmeşken... - yeri gökü birbirine katmak
    - yerle gök bir olsa
    - yerden göğe kadar
    - yere göğe koyamamak
    - yer etmek
    - yerini ısıtmak
    - yer kabul etmez
    - yerde kalmak
    - yerinde kalmak
    - yer kapmak
    - yerin kulağı var - böyle sözlerin yeri var mı?
    - bunu yapsalar yeridir
    - yerinde olmak
    - keyfi yerinde olmak
    - keyfi yerinde değil
    - yerine oturmak
    - yerinden oynamak
    - yeri öpmek
    - yere sağlam basmak
    - yerinde saymak
    - yere sermek
    - yeri soğumadan
    - yerinde su mu çıktı?
    - yerleri süpürmek
    - yerlerde sürünmek
    - yerini tutmak
    - yer vermek
    - yere vurmak
    - yer yarılıp içine girmek
    - yerini yapmak
    - yerinde yeller esiyor
    - yerden yere vurmak
    - yeri yurdu belirsiz

    Türkçe-rusça sözlük > yer

  • 5 yer

    yer1 yemek2
    yer2 Platz m; Stelle f; Aufenthaltsort m; Erde f; Boden m; Erdboden m; Stellung f ( karşısındaki gegenüber D); Grundbesitz m; Erd- (Achse); … zu ebener Erde (z.B. Zimmer);
    yer açıldı die Stelle wurde frei ( oder vakant);
    -e yer açmak Platz machen D;
    yer alıştırmaları SPORT Bodenübungen f/pl;
    -de yer almak seinen Platz einnehmen; stattfinden; fig einen Platz einnehmen;
    -e yer ayırmak fig Platz einräumen D;
    yer belirteci GR Ortsbestimmung f;
    yer bulmak einen (Sitz)Platz finden; fig eine Stellung finden;
    yer demir gök bakır hilflos und verlassen;
    yer edinmek Arbeit finden; sich im Leben durchsetzen;
    yer etmek eine Spur hinterlassen, eine Druckstelle geben (im Teppich); sich niederlassen;
    yer hostesi Hostess f, Betreuerin f;
    yeri öpmek einen Kotau machen; scherzh hinfallen;
    yer tutmak Raum ( oder Platz) einnehmen; einen Platz reservieren; einen wichtigen Platz einnehmen;
    -e yer vermek fig jemandem (große) Bedeutung beimessen; jemandem eine wichtige Aufgabe übertragen; jemandem seinen Platz abtreten; Wörter usw aufnehmen;
    yer yarılıp içine girmek völlig verloren gehen; vor Scham in den Boden versinken;
    yer yatağı Lager n, Lagerstatt f;
    yer yer zeitweise; gebietsweise (z.B. Regen); stellenweise;
    yer yerinden oynamak v/unp großes Aufsehen erregen; einen Tumult hervorrufen;
    yerden bitme (oder yapma) sehr untersetzt, zwergenhaft;
    yerden göğe kadar voll und ganz, in jeder Hinsicht;
    yerden yere çalmak übel mitspielen D;
    yere bakan yürek yakan ein Wolf im Schafspelz;
    yere düşmek hinfallen;
    -den yere geçmek in den Boden versinken vor D;
    -i yere göğe koy(a)mamak sich sehr bemühen, A zu bewirten;
    -in yeri gelmek an die Reihe kommen;
    -en yeri olmak angebracht sein;
    yeri öpmek scherzh hinfallen;
    -in yeri var das hat Sinn;
    -in yeri yok fehl am Platz;
    yerin dibine geçmek (oder girmek) in der Versenkung verschwinden; vor Scham in den Boden versinken;
    yerin kulağı var die Wände haben Ohren;
    yerinde postp yerinde;
    yerinde saymak MIL, fig auf der Stelle treten;
    -in yerinde yeller esiyor völlig verödet; spurlos verschwunden;
    yerine postp yerine;
    …yerine geçmek Ersatz sein für …, gültig sein wie …;
    -in yerine geçmek an die Stelle jemandes treten, ablösen A;
    yerine gelmek erfolgen, geschehen; erfüllt werden; wieder hergestellt werden (Gesundheit); sich wieder einstellen;
    -i yerine getirmek ausführen; Verpflichtung, Wunsch erfüllen; Schuld begleichen; Wort halten;
    -i … yerine koymak jemanden halten für; behandeln wie …;
    yerine oturmuş olmak fig fest im Sattel sitzen, etabliert sein;
    yerini ısıtmak fig Sitzfleisch haben;
    -in yerini tutmak ersetzen A; die Stelle (eines anderen) ausfüllen;
    yerlerde sürünmek in einer verzweifelten Lage sein;
    yerleri süpürmek auf dem Boden schleifen;
    bıçak yeri Schmiss m, Schramme f;
    çalışma yeri Arbeitsplatz m;
    duracak yer Stehplatz m;
    oturacak yer Sitzplatz m;
    her hangi bir yere irgendwohin;
    her yerde überall;
    hiçbir yerde (yere) nirgendwo(hin)

    Türkçe-Almanca sözlük > yer

  • 6 yer

    yer s
    1. vt 3. Aorist von yemek
    2. 1) Raum m; ( duracak, oturacak \yer) Platz m; (oturma \yeri) Ort m
    \yer açmak Platz schaffen
    \yer almak ( bulunmak) sich befinden; ( bir projede) teilnehmen
    \yer etmek ( iz bırakmak) Spuren hinterlassen; ( iyice yerleşmek) sich eingraben
    \yerimiz yok wir haben keinen Platz; ( otelde) wir sind ausgebucht
    \yerine koymak auf seinen Platz stellen; ( gibi görmek) sehen als; ( saymak) halten für; ( elden çıkan bir şeyin benzerini sağlamak) ersetzen
    \yerini almak seinen [o ihren] Platz einnehmen
    fazla \yer kaplamak zu viel Raum [o Platz] einnehmen
    2) Lage f
    kendini birisinin \yerine koymak sich in jdn hineinversetzen
    kendini benim \yerime bir koysana! versetz dich doch mal in meine Lage hinein!
    3) Stelle f
    bir şeyi \yerinden oynatmak etw von der Stelle bewegen
    birinin \yerine geçmek an jds Stelle treten
    4) ( ohne pl) Boden m, Erdboden m, Erde f
    \yer yarılıp içine girmek wie vom Erdboden verschluckt sein
    \yere düşmek auf den Boden fallen, auf die Erde fallen, zu Boden fallen
    \yere tükürmek auf den Boden spucken
    \yeri boylamak hinfallen
    \yerin dibine geçmek in den Erdboden versinken, sich in Grund und Boden schämen
    \yerle bir etmek dem Erdboden gleichmachen
    mantar gibi \yerden bitmek wie Pilze aus dem Boden schießen
    5) wohin
    bastığın \yere dikkat et! gib Acht, wohin du trittst!
    yarın gideceğim \yer... dort, wohin ich morgen gehe,...

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > yer

  • 7 şap

    şap s
    1. 1) birini \şap diye öpmek jdm einen Schmatz geben
    \şap diye yere düşmek mit einem Klacks zu Boden fallen
    2. interj, platsch
    3. s chem, Alaun m
    \şapa oturmak ( fig) o ( fam) sich in die Tinte setzen, in der Patsche sitzen
    gemisi \şapa oturmak ( fig) Schiffbruch erleiden

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > şap

  • 8 ayak

    нога́ (ж) но́жка (ж) стопа́ (ж)
    * * *
    озвонч. -ğı
    1) нога́, но́ги; ла́па ( животного) ла́пка ( насекомого)

    ayak ayak üstüne atmak — положи́ть но́гу на́ ногу

    ayağını çıkarmak — разува́ться, снять о́бувь

    ayağını giymek — обува́ться, наде́ть о́бувь

    ayağına [iyi] oturmak — прийти́сь по ноге / впо́ру

    ayağı[nı] vurmak — натере́ть но́гу

    arka ayak — за́дняя нога́

    ön ayak — пере́дняя нога́

    yalın ayak — босико́м

    2) но́жка; подпо́рка, опо́ра, сто́йка, сва́я
    3) прито́к реки́
    4) водоотво́дный кана́л; рука́в, свя́зыва́ющий два водоёма

    ayak sesi — зву́ки шагов

    ayak uydurmak / değiştirmek — идти́ в но́гу, взять но́гу

    6) ступе́нька

    otuz ayak merdiven — ле́стница в три́дцать ступе́нек

    7) уст. фут, каде́м (мера длины, = 30,5 см)
    8) ри́фма ( в фольклоре)
    ••

    ayağı kayana yol gösteren çok olurпосл. когда́ челове́к упадёт, тогда́ ему́ начина́ют пока́зывать доро́гу, по кото́рой он до́лжен был идти́; вся́кая по́мощь нужна́ во́время

    ayağına sıcak su mu, soğuk su mu dökelim? — погов. что ска́жешь - тебя́ казни́ть или поми́ловать? (говорится человеку, который редко заходит)

    ayağının bastığı yerde ot bitmiyorпогов. у него́ под нога́ми земля́ гори́т

    ayağını yorganına göre uzatmakпогов. по одёжке протя́гивай но́жки

    - ayaktan
    - ayağını alamamak
    - ayağı alışmak
    - ayağının altına almak
    - ayaklar altına almak
    - ayağının altına karpuz kabuğu koymak
    - ayağının altında
    - ayak altında dolaşmak
    - ayakların altında dolaşmak
    - ayak atmak
    - ayak atmamak
    - ayak bağı
    - ayağının bağını çözmek
    - ayağını bağlamak
    - ayağına bağ vurmak
    - ayak basmak
    - ayak basmamak
    - ayağına çabuk
    - ayağına çağırmak
    - ayağını çekmek
    - ayağını denk almak
    - ayağını denk basmak
    - ayak diremek
    - ayak divanı
    - ayağına dolaşmak
    - ayağına dolanmak
    - ayağı düşmek
    - ayağına düşmek
    - ayağı düze basmak
    - ayağına geçirmek
    - ayağına gelmek
    - ayakları geri geri gitmek
    - ayağına getirmek
    - ayağına gitmek
    - ayağı ile gelmek
    - kendi ayak ile gelmek
    - ayağına ip takmak
    - ayak işi
    - ayağına kadar gelmek
    - ayağa kaldırmak
    - ayağa kalkmak
    - ayağına kapanmak
    - ayağına iniyor
    - ayaklarına kara su iniyor
    - ayağını kaydırmak
    - ayağını kesmek
    - ayak kirası
    - ayağının pabucunu başına giymek
    - ayağının pabuçu olamamak
    - ayağına sıkı
    - ayağı suya ermek
    - ayak sürtmek
    - ayağı şaşmak
    - ayağına taş değmek
    - ayağı taşa dokunmak
    - ayağının tozuyla
    - ayağının tozu üstünde
    - ayakta tutmak
    - ayaklarının ucuna basarak
    - ayağı uğurlu
    - ayağı üzenğide
    - ayağı yere değmemek
    - ayakları yere değmemek
    - ayağı yerden kesilmek
    - bir ayağı çukurda
    - bir ayağı öbür dünyada

    Türkçe-rusça sözlük > ayak

  • 9 can

    "1. soul. 2. life. 3. person, individual. 4. energy, zeal, vigor; vitality, strength. 5. dervish orders brother, friend; disciple. 6. dear, lovable. -ım 1. darling, honey, my dear. 2. my dear fellow; my dear lady (often used in reproach or objection). 3. precious, lovely. -ı acımak to feel pain. -ına acımamak to live without thinking of one´s own comfort. - acısı acute pain. -ını acıtmak /ın/ to cause (someone) acute pain. -ı ağzına gelmek to be frightened to death. - alacak nokta/yer the crucial point. - alıp can vermek to be in agony; to be in great distress. -ını almak /ın/ to kill. - arkadaşı close companion, intimate friend. - atmak /a/ to desire strongly, want badly. -ını bağışlamak /ın/ to spare (someone´s) life. - baş üstüne! I´ll do it gladly!/Gladly! -la başla çalışmak to put one´s heart into a job, work with determination and enthusiasm. - benim canım, çıksın elin canı. colloq. I´ll look out for number one. - beslemek to feed oneself well. -ından bezmek/bıkmak/usanmak to be tired of living. - boğazdan gelir/geçer. proverb One cannot live without food. - borcunu ödemek to die. -ı burnuna gelmek 1. to be overwhelmed with trouble. 2. to be fed up. -ı burnunda olmak to be worn out, be exhausted. - cana, baş başa everyone for himself. -a can katmak to delight greatly, increase one´s pleasure. -ı cehenneme! To hell with him! -ını cehenneme göndermek /ın/ colloq. to kill. -ım ciğerim my darling. - çabası the struggle to support oneself. -ı çekilmek to feel exhausted. - çekişmek to be dying in agony. -ı/gönlü çekmek /ı/ to long (for). -ını çıkarmak /ın/ 1. to wear out, tire. 2. to wear (something) out. -ı çıkasıca/çıksın! May the devil take him! -ı çıkmak 1. to die. 2. to get very tired. 3. to get worn out. - çıkmayınca/çıkmadıkça/çıkar huy çıkmaz. proverb People never change. - damarı vital point, most sensitive spot. - damarına basmak /ın/ to touch on the most sensitive spot of (someone, something). -ını (bir yere) dar atmak just barely to make it to (a safe place). - dayanmamak /a/ to be intolerable. -ına değmek /ın/ 1. to please greatly. 2. to cause joy to the spirit (of a deceased person). - derdine düşmek to struggle for one´s life. “-ım” dese “canın çıksın” diyor sanmak to hear “darling” and understand “damn you.” - direği sound post (of a violin). -ını dişine takmak to make a great effort, put one´s back into it, go all out, give it one´s all. - dostu dear friend. -ına düşkün (one) who takes good care of himself. - düşmanı mortal enemy. - evi 1. the upper part of the belly. 2. heart. 3. the vital spot. - evinden vurmak /ı/ to attack (a person) where he is most sensitive and vulnerable. -ına ezan okumak /ın/ slang to kill, destroy. - feda! Wonderful!/Superb! -dan geçmek to give up the ghost. -ına geçmek/ işlemek/kâr etmek /ın/ to touch (someone) to the quick. - gelmek /a/ to be refreshed, revive. -ı gelip gitmek to have fainting spells. -ı gitmek to worry about the safety and well-being of someone or something. - halatı naut. life line. - havliyle in a desperate attempt to save one´s life. -ımın içi my darling. -ının içine sokacağı gelmek /ı/ to feel a strong wave of love (for). -ı ile oynamak to do dangerous things. -ı istemek /ı/ to desire. -ın isterse. If you like./I don´t care. - kalmamak /da/ to have all the life drained out (of). -a kasıt law intent to murder. -ına kastetmek /ın/ to plot against (someone´s) life. - kaygısına düşmek to fight for one´s life. -ına kıymak 1. /ın/ to kill without pity. 2. to commit suicide. 3. to wear oneself out. - korkusu fear of death. - kulağı ile dinlemek to be all ears; /ı/ to listen intently (to). - kurban! colloq. How wonderful! -ını kurtarmak 1. to save one´s life. 2. /ın/ to save (someone´s) life. - kurtaran yok mu! Help!/Save me! -ına/-ıma minnet! colloq. What more could one want!/So much the better! -ına okumak /ın/ 1. to harass. 2. to destroy, ruin. - pahasına at the risk of one´s life, a

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > can

  • 10 akıl

    ра́зум (м) ум (м)
    * * *
    выпад. -klı
    1) ум, ра́зум

    aklı başka yerde — его́ голова́ за́нята други́м

    2) па́мять

    aklından çıkarmamak — не забыва́ть, держа́ть в голове́

    adı aklımda kalmadı — его́ и́мя вы́скочило у меня́ из головы́

    3) сове́т

    akıl almak — получи́ть сове́т

    akıl danışmak — сове́товаться

    akıl vermek — посове́товать, пода́ть мысль

    ••

    akıl için tarik / yol birdir — погов. у разу́мных то́лько оди́н путь

    akıl para ile satılmazпогов. ум за де́ньги не ку́пишь

    akılları pazara çıkarmışlar, herkes yine kendi aklını almış / beğenmiş — посл. ка́ждый счита́ет себя́ умне́е други́х

    akıl yaşta değil, baştadır — погов. му́дрость в голове́, а не в бороде́

    akıl kişiye sermayedirпогов. ум - бога́тство челове́ка

    akıl akıldan üstündürпогов. ум хорошо́, а два - лу́чше

    akıl kişiye sermayedirпогов. ум - бога́тство челове́ка

    - bunu aklım almıyor
    - akıl almaz
    - aklı başında
    - aklı başında olmamak
    - aklı başında değil
    - aklı başından gitmek
    - aklını başına almak
    - aklını başına toplamak
    - aklını başına devşirmek
    - aklını başka yere vermek
    - aklını bozmak
    - aklını çalmak
    - aklı dağılıyor
    - aklım duruyor
    - akıllara durgunluk vermek
    - aklına düşmek
    - akıl erdirmemek
    - bu işe aklım erdirmiyor
    - aklı fikri... de
    - aklından geçirmek
    - aklından geçmek
    - aklına gelmek
    - aklına getirmek
    - aklı gitti
    - akıl hastalığı
    - akla hayale gelmez
    - aklını kaçırmak
    - aklını oynatmak
    - akıl kârı değil
    - aklı kesmek
    - akıl öğretmek
    - aklını peynir ekmekle yemiş
    - aklına sığmamak
    - akla sığmaz
    - aklını şaşırmak
    - aklı şaşmak
    - aklı takılmak
    - aklının terazisi bozuldu
    - aklına uymak
    - aklına yelken etmek
    - aklı yerinde değil
    - aklı zıvanadan çıkmak
    - aklından zoru olmak

    Türkçe-rusça sözlük > akıl

  • 11 arka

    за́дний корешо́к (м) тыл (м) я́годицы (мн)
    * * *
    1.
    1) спина́

    arkasında palto vardı — на нём бы́ло пальто́

    arkası ağrıyor — у него́ боли́т спина́

    arkasını çevirmek — отверну́ться; поверну́ться спино́й к...

    arkasını vermek — встать спино́й к...; прислони́ться

    ateşe arkasını verdi — он встал спино́й к огню́

    2) за́дняя сторона́ (чего-л.)

    evin arkası sıvasız — за́дняя часть до́ма не отштукату́рена

    3) продолже́ние

    arkasını dinle! — слу́шай, что бы́ло да́льше!

    arkası gelecek sayıda — продолже́ние в сле́дующем но́мере

    hikâyenin arkası — продолже́ние расска́за

    4) перен. покрови́тель, защи́тник

    arka bulmak — найти́ покрови́теля

    arka çıkmak — защити́ть кого

    arkası var — а) у него́ име́ется покрови́тель / защи́тник; б) продолже́ние сле́дует

    arka vermek — подде́рживать, ока́зывать подде́ржку

    5) спи́нка (стула и т. п.)
    2.
    1) за́дний

    arka ayaklar — за́дние но́ги ( у животных)

    arka cep — за́дний карма́н

    arka kapı — а) чёрный ход; б) за́дняя две́рца ( автомобиля)

    arka plan — за́дний план, фон

    arka taraf — за́дняя сторона́, оборо́тная сторона́

    dağın arka yanı — противополо́жный склон горы́

    2) окра́инный

    arka mahalle — окра́инный кварта́л, окра́ина ( города)

    3.
    в функции служ. имени

    arkasına — позади́ кого-чего, за кем-чем (поставить, положить и т. п.)

    şemsiyeyi kapının arkasına koydu — он поста́вил зо́нтик за дверь

    arkasında — позади́, за кем-чем (находиться, стоять и т. п.)

    evin arkasında bir bahçe var — за до́мом име́ется сад

    arkasından — вслед за..., по́сле кого-чего

    arkasından koşmak — бежа́ть позади́ кого, бежа́ть за кем

    ••

    arkasında yumurta küfesi yok ya!погов. ему́ не́чего теря́ть, он во́лен в свои́х посту́пках

    - arkada bırakmak
    - arkada bıraktığımız yıllar
    - üç evlâdını arkada bırakıp gitti
    - arkada kalanlar
    - arkadakiler
    - arkada kalmak
    - arkadan
    - arkadan görünüş
    - arkasına almak
    - arka arkaya
    - arka arkaya vermek
    - arkadan arkaya
    - arkasına bakmadan gitmek
    - arkasını bırakmak
    - arkaya bırakmak
    - arkaya koymak
    - arkasında dolaşmak
    - arkasında gezmek
    - arkasına düşmek
    - arkasına takılmak
    - arkası gelmek
    - arkasını getirmek
    - arkası kesilmek
    - arkasından koşmak
    - arkası sıra
    - arkanız sıra oğlunuz da geldi
    - arkasını sıvamak
    - arkadan söylemek
    - arkasından söylemek
    - arkasından konuşmak
    - arkadan konuşmak
    - arkasından sürüklemek
    - arkadan vurmak
    - arkası yere gelmemek
    - arkası yufka

    Türkçe-rusça sözlük > arka

  • 12 boş

    boş leer; Haus leer (stehend); Person, Taxi, Zeit frei; unbeschäftigt; Furcht, Worte sinnlos; Niete f (beim Loseziehen);
    boş bulunmak fig (einen Augenblick) abwesend sein;
    (eli) boş dönmek unverrichteter Sache zurückkehren;
    boş durmamak rührig sein;
    boş düşmek Frau geschieden werden (nach islamischem Recht);
    boş gezmek faulenzen; fam arbeitslos sein;
    boş gezenin boş kalfası Oberfaulenzer m;
    boş inanç Aberglaube m;
    -i boş koymak entbehren (A); fig jemanden übergehen; jemanden sich (D) selbst überlassen;
    boş söz dumme(s) Zeug;
    boş ver! mach dir nichts daraus!, egal!;
    -i/-e boş vermek sich (D) nichts machen aus;
    boş zaman Freizeit f;
    boş yere unnötig;
    -i boşa almak TECH, AUTO fam den Leerlauf einlegen;
    boşa çıkmak sich nicht erfüllen, enttäuscht werden;
    boşa gitmek verpuffen, unnütz sein

    Türkçe-Almanca sözlük > boş

  • 13 akıl

    ",-klı 1. reason, intelligence; wisdom, discernment, discretion. 2. mind, comprehension. 3. memory. 4. idea, opinion, thought. 5. advice. -dan 1. from memory. 2. by the use of one´s imagination. -ımda I haven´t forgotten it./I have it in mind. - akıl, gel çengele takıl. colloq. I don´t see how we can solve this problem. - akıldan üstündür. proverb It pays to consult others. - almak /dan/ to ask (someone´s) advice, consult (a person). -ını almak /ın/ to charm, bewitch, fascinate. - almamak to be incredible. -ı almamak /ı/ 1. not to understand. 2. not to believe that (it) is possible. 3. to find (it) unacceptable. - almaz unbelievable, inconceivable. -ı başında sensible, (someone) who has his/her head screwed on right. -ını başına almak/toplamak/devşirmek to come to one´s senses. -ını başından almak /ın/ 1. to deprive (someone) of his/her senses, leave (someone) unable to think straight. 2. to scare (someone) silly, scare the wits out of. -ı başından bir karış yukarı/yukarıda impulsive, rash, impetuous, (someone) who does the first thing that comes into his head. -ı başına gelmek 1. to come to one´s senses, sober down. 2. to come to. -ı başından gitmek 1. to be overwhelmed, be beside oneself. 2. to faint. -ı başında olmamak 1. to be confused, be unable to think straight. 2. to be unconscious. -ını başka yere vermek to let one´s mind wander. -ınla bin yaşa! You´re really thinking today! (said sarcastically to the author of an idea one finds absurd). -ı bokuna karışmak vulg. 1. to be frightened to death. 2. to be overcome with joy. -ını bozmak /la/ to be obsessed (with). - bu ya! colloq. We/He thought it was a good idea! -ını çalmak /ın/ 1. to enchant, fascinate, charm, captivate. 2. to influence, sway. -ını çelmek /ın/ 1. to dissuade from a good intention, cause (one) to give up a decision. 2. to corrupt, lead astray. -dan çıkarmak /ı/ to forget all about (it), give up the idea (of). -ı çıkmak to worry oneself sick, be near panic. -ından çıkmak to slip one´s mind. -ından çıkmamak 1. to stick in one´s mind. 2. to go around and around in one´s head. -ının çivisi eksik not very bright; screwy, cracked. -ı dağılmak to be unable to concentrate. - danışmak /a/ to consult, ask (someone) for advice. - defteri colloq. notebook. - doktoru colloq. psychiatrist. -ını durdurmak /ın/ (for something) to make (someone) unable to think straight. -lara durgunluk vermek (for something) to blow one´s mind. -ı durmak to be openmouthed with astonishment. -ına düşmek 1. to come back to one´s mind. 2. to come into one´s mind, strike one. - eksikliği mental deficiency. - erdirememek /a/ to be unable to fathom. -ı ermek 1. /a/ to understand, grasp. 2. to be mentally mature. - ermemek /a/ 1. not to be able to conceive of; to find inconceivable. 2. to find unacceptable. -ına eseni yapmak to act on impulse, do whatever comes into his/her head. -ına esmek to come into one´s head. - etmek /ı/ to think of (doing something) (at the right time). -ı evvel pretentious about one´s wisdom. - fikir mind: Allah akıl fikir versin! May God cause you to think straight! Aklın fikrin neredeydi? Why didn´t you think? Cafer´in aklı fikri tiyatroda. All Cafer thinks about is the theater. -ından geçirmek /ı/ to happen to think (of). -ından geçmek to occur to one, pass through one´s mind. -a gelmedik unanticipated. -ına gelmek 1. to occur to one. 2. to come back to one´s memory. -ıma gelen başıma geldi. colloq. What l was afraid of has happened. -ına geleni söylemek to speak without thinking. -ına geleni yapmak to act on impulse, do whatever comes into his/her head. -a gelmeyen başa gelir. proverb You can´t always anticipate everything. -a gelmez inconceivable; not anticipated. -ına getirmek 1. /ı, ın/ to remind (someone) of. 2. /ı/ to consider, think (of). -ı gitmek 1. to be confused, be perplexed. 2. /a/ to be taken (by). -ı gözünde (one) who believes only what he sees. - harcı olmamak /ın/ (for something) to be

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > akıl

  • 14 arka

    "1. the back. 2. back part, rear, back side, reverse. 3. hind, back, posterior. 4. rump, buttocks, fanny. 5. the space behind or beyond. 6. powerful friend, backer, supporter; pull, influence. 7. sequel, the remaining part. 8. a back load (of something). -dakiler those left behind (by one who has died or departed). -dan 1. from behind, in the back; behind the back. 2. afterwards. -sına behind. -sında 1. behind. 2. after. -sından 1. from behind. 2. after. 3. while (one) is not present. -sı alınmak to be ended, be cut off, be stopped. -sını almak /ın/ to bring to an end. - arka backwards. - arkaya one after the other. -dan arkaya secretively. - arkaya vermek to back each other, join forces. -sına bakmadan gitmek to leave without looking back. -da bırakmak /ı/ to leave behind. -ya bırakmak/komak /ı/ to postpone, put off. -sını bırakmak /ın/ 1. to stop chasing. 2. to stop following up. -sını/peşini bırakmamak /ın/ to follow up, stick to. - bulmak to find a friend in power. - çevirmek /a/ to shun, turn one´s back (on). -sını çevirmek to turn one´s back, refuse to be concerned. - çıkmak /a/ to befriend, back. -sını dayamak /a/ to rely on the help and protection (of). -sında dolaşmak/gezmek /ın/ to pester (someone) about doing something, at every opportunity to urge (someone) to do something. -sına düşmek/ takılmak /ın/ 1. to follow up (a matter). 2. to follow (someone). -sı gelmek to continue. -sını getirememek /ın/ to be unable to carry through (a matter). -da kalanlar those left behind (by one who has died or departed). -da kalmak 1. to stay behind; to be left behind. 2. to be overshadowed, lose by comparison. -ya kalmak to be left behind; to lag behind. - kapıdan çıkmak 1. to fail out of a school. 2. to be fired for incompetence. -sı kesilmek to run out, be used up (and not replenished). -sından koşmak /ın/ to pursue (a person) to get a thing done. - müziği background music. -sı olmamak to be without influential friends, have no pull. -sı pek having influence, having connections. - planda 1. in the background. 2. of minor importance. - sayfa print. verso, left page. -sı sıra following, right after, on one´s heels. -sını sıvamak/sıvazlamak /ın/ to compliment, butter up. - sokak back street. -dan söylemek to talk behind someone´s back, gossip. -sından sürüklemek /ı/ to influence (someone) to follow or accompany, get (someone) to come along. -sından teneke çalmak /ın/ 1. to gossip about, run down. 2. to shout insults at (someone) as he leaves. -/-sı üstü on one´s back. -sı var (for a newspaper serial) to be continued. -sını vermek /a/ 1. to lean one´s back (against). 2. to rely on (someone´s) support. -dan vurmak /ı/ to stab (someone) in the back. -sı yere gelmemek not to be defeated. -sı yufka. 1. This is all there is. There´s nothing to follow this (said when serving a one-course meal). 2. He´s/She´s wearing practically nothing (said of someone who is wearing thin clothes in cold weather). 3. He´s/She´s got no one substantial backing him/her. -sında yumurta küfesi yok ya! colloq. There is nothing to stop him from changing his mind."

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > arka

  • 15 boş

    "1. empty. 2. useless. 3. unemployed; free. 4. ignorant. 5. slack, not under tension (rope). 6. uncultivated (land). 7. uninhabited. -ta unemployed. - almak naut. to take up the slack, make a hawser taut. -a almak /ı/ 1. to prop up (a building) temporarily for repairs. 2. mech. to uncouple, release. -unu almak /ın/ to tauten (a hawser), take up the slack (in a hawser). - atıp dolu tutmak/vurmak to make a lucky hit, guess the truth by chance. - bırakmamak /ı/ 1. to help out (a person in need). 2. not to desert (someone). -u boşuna uselessly. - bulunmak to be taken unawares. -a çalışmak/işlemek (for a machine) to run on no load, run light. - çıkmak lottery to draw a blank. -a çıkmak to turn out to be nothing. - çıkmamak /dan/ to make a little something out of (a deal). - dönmek to come back emptyhanded. - durmak to be without work, be unemployed. - düşmek /dan/ to be considered as divorced (from her husband). - gezenin boş kalfası loafer. - gezmek to be unemployed. -ta gezmek to live without working. -a gitmek 1. to be wasted. 2. to be of no use. - inan superstition. - kafalı silly, dimwitted. -ta kalmak to be without work. - koymak /ı/ to deprive (someone) of something desirable. -a koysan dolmaz, doluya koysan almaz. colloq. However I try to do it, it still does not work. - laf karın doyurmaz. proverb Empty words do not fill one´s stomach. boş ol!/- olsun! I divorce you! (formerly said by the husband to his wife). - olmamak not to be without reason, to have a justifying cause. - oturmak 1. to be without a job, be unemployed. 2. not to have work to do, be without work. - söz nonsensical words, hot air. - vakit 1. spare time. 2. leisure. - ver! Forget it!/Never mind! - vermek 1. /a/ not to bother (about), to take no notice (of). 2. naut. to loosen a hawser. - yere 1. in vain. 2. without grounds, without a reason. - yerine vurmak /ın/ to hit (someone) on his side."

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > boş

  • 16 burun

    , burnu 1. nose. 2. beak, bill. 3. tip, pointed end. 4. headland, cape, point. 5. pride, arrogance. 6. nasal. - boşluğu anat. nasal cavity. - burmak /a/ to curl one´s nostrils in disdain, turn one´s nose up (at). - buruna close together, very close. - buruna gelmek /la/ to run into, almost to collide with. - bükmek/a/ to turn one´s nose up (at). -u büyük arrogant, conceited. -u büyümek to become conceited. -unu çekmek 1. to sniff. 2. colloq. not to get anything. - deliği nostril. -unun dibinde under one´s very nose, very close. -unun dikine/doğrusuna gitmek to do what one feels to be best without asking for advice. - direği nasal septum. -unun direği kırılmak to feel suffocated by a bad smell. -unun direği sızlamak 1. to be in a lot of pain. 2. to be sorry for someone. -u düşmek to be suffocated by a bad smell. -undan düşen bin parça olmak to look very disgruntled, wear a very sour face. -undan (fitil fitil) gelmek to suffer so much after gaining something good that one regrets ever having gained it. -undan getirmek /ı, ın/ to make (someone) regret (having done something). -una girmek /ın/ to come too close (to a person). -u havada conceited, stuck-up. -u Kaf dağında very conceited. -u kanamadan without being hurt, without the slightest scratch. -u kanamak to have a nosebleed. - kanaması nosebleed, epistaxis. - kemiği anat. nasal bone, os nasale. -undan kıl aldırmamak to be very conceited and unapproachable. -unu kırmak /ın/ to humiliate. - kıvırmak /a/ to turn one´s nose up (at), sniff (at). -unda tütmek to long for, crave for. - nezlesi rhinitis. - perdesi anat. nasal septum. -unu sıksan canı çıkar. colloq. He´s nothing but a puny runt. -unu silmek to wipe one´s nose. -unu sokmak /a/ to poke one´s nose into (something). -undan solumak to be enraged, get angry. -unu sürtmek to back down and accept what one has scorned. -u sürtülmek/burnunu yere sürtmek to learn one´s lesson through a humiliating experience. - şişirmek to swell with pride. -unun ucunda under one´s nose, very close. -unun ucunu görmemek to be dead drunk. -unun ucundan ilerisini görmemek to be unable to see further than one´s nose. -undan yakalanmak to be well and truly caught. - yapmak to stick one´s nose up in the air, be arrogant. -unun yeli harman savurmak 1. to be very conceited. 2. to be in a towering rage, be breathing fire. - zarı nasal mucous membrane, nasal mucosa.

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > burun

  • 17 yanlış

    "1. error, blunder, mistake; misstep. 2. wrong, incorrect, erroneous. 3. wrongly, incorrectly, erroneously: Beni yanlış anlama! Don´t get me wrong!/Don´t misinterpret what I´m saying. Onu yanlış tanıyorsun. You´ve got a wrong impression of her./You don´t know her as she really is. -ını çıkarmak /ın/ to find (someone´s) mistake, find where (someone) went wrong. - çıkmak to turn out to be wrong; (for a mathematical calculation) to come out wrong. -ı çıkmak /ın/ (for someone) to turn out to be wrong. - hesap Bağdat´tan döner. proverb When you discover that you´ve made a mistake, you ought always to correct it, no matter what the cost. - düşmek (for someone) to get the wrong number, have the wrong number (after dialing a telephone number). - kapı çalmak to go to the wrong person or place, bark up the wrong tree: Yanlış kapı çaldın. You´ve come to the wrong person. -ı olmak /ın/ to be mistaken: Yanlışın var. You´re mistaken. - yere by mistake."

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > yanlış

См. также в других словарях:

  • yere yığılmak — yere düşmek Bu kadar insanın, bu kadar alçağın gözü önünde yere yığılmak istemiyordu. O. Pamuk …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • düşmek — e, er 1) Yer çekiminin etkisiyle boşlukta, yukarıdan aşağıya inmek Havada uçan kuş vurulmuş gibi birdenbire sokağa düşüyor. R. N. Güntekin 2) den Durduğu, bulunduğu, tutunduğu yerden ayrılarak veya dayanağını, dengesini yitirerek yukarıdan… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ayağı düşmek — (bir yere) yolu düşmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yolu düşmek — 1) (bir yere) o yerden geçmesi gerekmek 2) (bir yere) sırası gelmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kafayı (bir yere) vurmak — 1) hastalanıp yatağa düşmek 2) uyumak için yatmak Ahmet de bize varır varmaz kafayı yere vurdu. S. F. Abasıyanık …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • uzak düşmek — uzak olmak, uzak bulunmak Ben uzak düşmemeye çalışır, karşılarında bir yere ilişirdim. Y. Z. Ortaç …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • gurbete (veya gurbet ellere) düşmek — aile ocağından uzak bir yere gitmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kayıttan düşmek — (birini veya bir şeyi) bir yere mal olmaktan çıkararak defterde bu durumu belirtmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • peşine düşmek (veya gitmek) — 1) arkasından gitmek, izlemek Kaçarsa peşine düşerek ona korkulu dakikalar geçirtiyordu. Y. N. Nayır 2) bir isteğin gerçekleşmesini sağlamaya çalışmak Her biri bir yere, ekmek parası peşine gittiler, kendi başlarını da kurtardılar. M. Ş. Esendal …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • TECA'CU — Yere düşmek …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • akmak — den, ar 1) Sıvı maddeler veya çok ince taneli katı maddeler bir yerden başka bir yere doğru gitmek Eskiden Sakarya, bu köprünün altından akarmış. S. F. Abasıyanık 2) Bu gibi maddeler aşağıya, yere düşmek Üstünden sular akıyor. 3) Sıvı bir madde… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»